Bugünkü konumuz
okumuş olduğum ve etkisinde kaldığım bir kitap ‘’PEMBE ve YUSUF’’.
Pembe ve Yusuf’la tanışmam Tavsiye Kanalının yapmış olduğu
çekilişi kazanmamla başladı. Kitap çok kısa bir sürede elime ulaştı ve bende
çok merak ettiğim için hemen okumaya başladım. Ancak işlerimin yoğunluğundan
dolayı maalesef hemen bitiremedim. İstiyordum ki kitabı hemen bir çırpıda değil
de şöyle içime sindire sindire okuyayım.
Belliydi daha başından konusunun bu denli etkileyici ve sürükleyici
olduğu. O yüzden de keyfini çıkara çıkara , içime sindire sindire okudum ve
bitirdim. Ve şimdi sizlerle de bu kitabı bir nebze de olsa paylaşmak istiyorum.
Kitap Yusuf’un
çamurlu çizmelerle pansiyona gelişi ile başlıyor. Sonra da yıllar öncesine dönüp
kitabımızın kahramanlarını tanımaya
başlıyoruz.
Keder, Doğulu bir ailenin iki kız kardeşten sonra birde dedesinin öldüğü gün dünyaya gelir.
İşte o an başlar Keder’in dramı. Babası
tarafından hem kız doğduğu, hemde dedesinin (babasının babası) öldüğü gün doğduğu için Keder adı
verilir. Daha küçücük yaşında kendisinden oldukça büyük İsmail’le evlendirilir.
Üstelik ablası Gülistan dururken. Sırf babası onu sevmediği ve hor gördüğü için. Küçümen gelin
der ona Kayınbabası, babasından görmediği sevgiyi onda görür. Onu koyar
babasının yerine. İsmail’de tam tersi
bir o kadar huysuz ve geçimsizdir. Katlanır Keder , kocasının yaptığı her türlü
eziyetine dayağına. 2 oğlan çocuk doğurur , saçını süpürge eder ama yine
yaramaz kocasına. Bir gün yeni bir haberle çıkar gelir kocası. İstanbul’a
taşınma kararı almıştır. Kimseye
danışmadan , sormadan. Biraz umutlanır Keder. Yeni bir ev, yeni bir şehir, yeni
bir hayat olur diye. Ama maalesef umduğu gibi olmaz. Sonra kocasının yeni eve
yeni çocuk isteğiyle yeniden hamile kalır. Önce 1 kız sonra 1 erkek
daha doğurur. İşte burada meydana çıkar hikayemizin baş kahramanları
Pembe ve Yusuf. İki kardeşin öyküsü.
Ne benim sözüm
geçer bu iklimde
Ne de senin
Böyle gelmiş
böyle gider
Son söz
TÖRE’NİN.
Birbirlerine delicesine düşkün iki kardeşin,
Pembe ile Yusuf’un sızılı ve çarpıcı öyküsü.
Ezenler ve ezilenlerin amansız savaşımı.
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın değişmez kaderi…
Törenin kara gölgesi renklerin üzerine çökerken,içlerinde en
gariban gördüğü ‘’pembe’’ye vermişti önceliği.
Soluğu kesildi ‘’pembe’’nin, beti benzi attı. Güzelim
rengini yitiriverdi. Varlığını sürdürmekle yok olmak arasındaki ince çizgidde
asılı kaldı.
Tıpkı yaşamın içindeki gerçek PEMBE’ler gibi…
Ben gerçekten bu hikayeden çok etkilendim. Kimi zaman kızdım öfkelendim, kimi zamanda bir o kadar acıdım, sahiplendim. İçinde bulunduğumuz bu acımasız dünyanın bir kez daha acıtan yüzünü gördüm. Bizler kendi dünyalarımızda yaşarken kim bilir kimlerin içlerinde buna benzer fırtınalar kopuyor. Kim bilir kimler 'TÖRE' yi yaşıyor. Sizde bir nebze olsun hayatın gerçekleriyle yüzleşmek ,hayatın acımasızlığı ile karşı karşıya kalmış insanların yaşadıklarını paylaşmak istiyorsanız PEMBE ve YUSUF'u mutlaka okumalısınız. Belkide hayatınıza dair bir şeyler bulacaksınız.
Hoşçakalın.
Sevgiyle kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder